31 Ekim 2009 Cumartesi

sen nereye biz oraya - gravity




Kepçe kulaklarıyla önümde öyle durdu. mavi gözleriyle meydan okudu bana, hem de o yaşta. “kaçıl önümden çelimsiz şey” diyemedim. “sen benim kim olduğumu biliyor musun” desem diye düşündüm. vazgeçtim o saat.

Kaçırdım gözlerimi. nerdee. bazen o kadar tırsık oluyorum ki kahretsin, korkuttu beni en başından. “kazara buradayız”. “aslında koşsan iyi edersin çocuk” parka doğru git oralarda oynasana”, burda ne işin var senin “şaşırdın mı”, “çamaşır asıcam şuralara”, kurutma makinası temiz havanın yerini hiç tutmaz, hem “burası benim bahçem” sayılır. mis gibi kurusun bu rüzgarlı temiz havada. “top falan gelsin istemiyorum”. anlasana çocuk “çok yoruldum”. “git hadi uğraştırma beni” dedim gözlerine bakmadan çamaşırlara bakarak. koşanları görmesem koşmak aklıma gelmeyecek o derece yani, beyazları sakın 90 derecede yıkamayın kirler pişiyor, istediğim beyazlık bu değil. nasıl kaptırmışım kendimi. çelimsiz çocuk yüzü gözü kirli, zaten benim beyazlar da istediğim beyaz değil “bırak, sen de gelsene teyze” dedi “teyze” dedi “yenge” den sonra bir bu eksikti. beyazlarda içime sinmeyice “koşalım bizde bari” dedim. beni koşturduğu yetmezmiş gibi “nerde senin güzel kızın” diye sordu. “kızım seninle koşamaz o küçük” dedim. “o artık senin için hiç büyümez” dediğinde “çok bilmişliği bırakta koşalım” dedim. koşarken çamaşırlar aklıma geldi, yine de koşmak güzeldi.

hypotheses non frigo


"Şu ana kadar kütlesel çekimin nedenlerini bulamadım, o yüzden hipotez kurmuyorum"

Newton


"Ellerim yeşil değil, bu yüzden çiçek bakmıyorum."

Vortex


Büyümüyorlar duruyorlar öyle. sulasamda konuşmaya falan çalışsamda ki bitkiyle konuşamam. beceremiyorum enerjilerini bile alıp çekiyor olabilirim. pilleri emen uzaylı gibi mesela. bir demet kırçiçeği uzatıldığında mutlu oluyorum. bir demet maydonoz dere otu veriyor manav onu hissetmiyorum. oysa onlarda durmuyor ölüyor hemen. çiçeklerde güzel evet. fareler ve insanlarda.

29 Ekim 2009 Perşembe

27 Ekim 2009 Salı

Beethoven Piano Sonata No.28 in A Major

Bir boksör önce kendi kendine ısınır. sonra rekabete, yumruklarını sallamaya hazır hale gelir. "bir boksör" ü istiyosan at çöpe, benim şahit olduğum Fırat ın idmanıydı. genelleme yapıcam şimdi. ve diyorum ki "önce kendinle mücadele edip kendini yenemezsen, karşındakinden bol yumruk yer, yenemez. ringe bile çıkamazsın canım kafası kayık şampiyon eldivenim." istiyosan bu genellemeyi de at çöpe. neydi. bi laf duymuştum "teorinin ağzına sıçan pratik değil mi"ydi. bunlardan benim bir sürü var.


Bir Beethoven eserini, örneğin 28. piano sonatını dinlerken dünyanın her hangi bir yerinde, her hangi bir zamanında, sıradan bir insan isterse bunlardan güzel fon müziği yapar. "ne alaka, olmadı" demez. teori ve pratik bazan da böyle birbirleri için var olur. kimseleri yarı yolda bırakmaz, klasik olur yılları yüzyılları devirirler.


26 Ekim 2009 Pazartesi

25 Ekim 2009 Pazar

el clasico




Bence el sikkomda değil.

Derby umrumda olmaz.

Çamaşır makinam o nur yüzlüm, sevgi çiçeğim, temiz kalplim. kar gibi çamaşırlarımın sahne arkasındaki gerçek sahibi, emekçim , çamaşır makinam. ara ara kafasını okşayıp camını sildiğim şey. bugün "sıkamıyorum" dedi. işte o an:


"durdu birdenbire kocabaş, ova bayır durdu.

nazar mı değdi göklerden, ne?

dah etti, yok, dahha dedi, gitmez.

ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur,

nasıl dururdu mustafa kemal'in kağnısı?

kahroldu elifçik düşünceden düşünceden."



"kocabaş yığıldı çamura,

büyüdü gözleri büyüdü yürek kadar.

örtüldü gözleri örtüldü hep.



Ben de elif kadar becerikliydim. "elif nasıl çamaşır yıkardı köy pınarında" dedim hemen kollarımı sıvadım hemen.


"kalır mı mustafa kemal'in kağnısı bacım?

kocabaş'ın yerine koştu kendini elifçik,

yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden..."



Yani kocabaş çamaşır makinam yerine çamaşırları durulayıp sıkmak a..mma koydu inceden inceden.