31 Ocak 2009 Cumartesi

cliffhanger

Bana Sevgilim D


Gerçek bir prenses olmuş, "bana sevgilim de" diyecek kadar da kaltak. yaptığı şeyin cesaret gösterisi olduğunu düşünmüş sanırım.


Ve bu beni inandığın şeyin peşinden koştuğun şeyin peşinde boşuna başlı başına bir iş yapmışsına getirdi. sonra da ben ordan geri dönüp seni orada öyle bırakıp çekip gittim. Çünkü benim işim vardı. seninle uğraşamazdım.

27 Ocak 2009 Salı

jingle bells


Dönüp dolaşan tilkiler hesabı geldiğim kürkçü dükkanı parlak renklerle değil donuk kahve ve gri tonlarla hiç büyleyici bir yer değildi. iki sene boyunca zevk almadan ara sıra dinlediğim bir grubun albümü artık kulağıma hoş geliyor, dinlerken tempo bile tutuyordum. artık kulağıma tanıdık gelen bu meleodilerin gittiği yeri takip etmeyi mi başarmıştım da peşlerine düşmüştüm, geçtiğim yolları mı sevmiştim onun ayrımını hiç yapamıyorum. kendimi bıraktığımda ıslanan kukumun benden ayrı başına buyruk tavırları mı gerçek özgürlüğüm yoksa dur dediğimde üzerinde kurduğum hakimiyetim mi, mi mi miii mi mi miii mi sol do re mi fa fa faa fa mimi mi re re mi?



jingle bells,
jingle bells,
jingle all the way!
oh what fun it is to ride
in a one horse open sleigh!


22 Ocak 2009 Perşembe

Paradise Lost




Muhtemelen onun da düşündüğü gibi bu isim onun gerçek ismi değildi...

Gerçek adı Bay Hüzün. peki sizin adınız ne. belki de gerçek Bay Hüzün sizsiniz de o da hiç kimse.

Ben Sütlü Nuriye. bu benim gerçek adım değil. gerçek adım "Ortaya Karışık".

Şimdi hep birlikte Quin'nin anısına Tavşan Peter'in kışın Bay Beyazına içelim.

20 Ocak 2009 Salı

Lincoln Memorial


WE ARE ONE

yanılsamalarla dolu gibi görünen bir olma çabası,


bu deneyin sonucunda ortaya çıkanlar. bir dönem kurucuların çevresinde gelişip büyümüş, beslenen, süregelen birliktelik. her fırsatta vurgulanan ortak değerler, sahneye çıkan bir lider ve onu dinlerken geleceğe inanan bir olmuş insanlar. ve her krizden güçlenerek çıkan can sıkan birliktelik.


yanılıyor olabilirler.

yanılmak yanılsamak burda akla gelen en son sorun olduğundan önem derecesi düşük.

bireyselliğin yüceltilmesiyle ortaya çıkan farklı fikir ve fantazilerin eninde sonunda birlik için biraraya gelip ortamı çeşitlendirmesi, birliğe hizmet etmesi. bir tarafta bireyin üzerindeki aynı olma, aynı düşünme baskısı, yalancılık ve iki yüzlülük ile bir araya gelmiş, varlığından anlamından habersiz onun bunun elinde oyuncak olmuş yine can sıkan insanlar topluluğu.


0,1,2,3,4,5,6,7,8,9 bunlar bir.

1,1,1,1,1,1,1,1 bunlar aynı.

19 Ocak 2009 Pazartesi

exorcist

Korunuyor musunuz?

İçime giren spermlerden korunuyorum fakat ya diğerleri? içime girip karnımı değil de kafamı şişiren ya diğerleri. ya sen sen söyle, spermler değil, diğerleri onlardan korunuyor musunuz.




15 Ocak 2009 Perşembe

Dalga


point of view


Sorunlu gözü yüzünden kulağından olan van Gogh belki de en sevdiğim ressamdır, resimlerindeki sarılara bayılır hayran hayran bakarım.


İki gemiciynen Van Gogh’tan aşırılmış

Bir kadının yüzü kaçıyordu yetişemedim

Ben ömrümde aşk nedir bilmedim

Süheyla’yı saymazsak ha ha ha


-Cemal Süreya-

14 Ocak 2009 Çarşamba

Carnivale


ciddi fren kodum.

Bizim teşkilat saysan iki elin parmağını geçmez. ben kendimi bu teşkilatın içinde bulduğumda çok küçüktüm. olan biteni anlamam uzun zaman aldı, anladığımda ise teşkilat için çok geçti.


Vizyon ve misyon sahibi teşkilatımızın görünmeyen perde arkasındaki yönetimini ben de hiç göremedim. Çok uzun zaman önce değil, bir gün korkarak da olsa yanına çıkmaya karar verdim. kırmızı farlarımı sürdüm, perdeyi açıp "neden ben?" diye soracaktım. o da “you are the one” diyecekti, odaya girdim korkak ve yavaş adımlarla perdeye doğru ilerledim. perdenin önüne geldiğimde, açamadan arkamı dönüp odadan hemen geri çıktım. gidip kustum.


Söylenti mi gerçek mi emin olamadan bunca zaman aktı gitti. bir yönetimin, işlevi geliri amacı olan bir teşkilatın parçası olmak. insanları bir taş gibi yerinden oynatıp bir o kadar değer veren biri tarafından yönetilmek şimdi düşünüyorum da bizim için ne zahmetsiz ne kolaydı. teşkilatımızın tarihinin kilise şövalyelerininkinden gelmesini, parmağımıza taktığımız yüzük ile kardeş olmayı isterdim fakat bizimki başkaydı, emin değilim. neyin peşinde neyin derdinde idik. bize sorarsan biz işimizi yapıyorduk işimiz de söküp takmak, götürüp getirmek, çevirmek, giydirip çıkartmak, dans etmek şarkı söylemek, soyunup giyinmek, şov yapmaktı. Şartlarımız kötü denilebilecek kadar kötüydü, bir çok kişinin yapacak başka bir şeyi de yoktu. oradaydılar ve arkalarına bakmadan bırakıp gidemeyecek korkaklardı. birbirinden farklı yetenekte bu insanlar bir araya yönetimce toplanmıştı. Bana sorsan bu zavallı ucubeler onlara sorsan bu özel insanlar bal gibi kullanılıyordu. yine de öyle sıkılmıştım ki bu teşkilat üyelerinin yeteneklerinden, değerlerinin bilinmediği hikayelerinden. kullanamadığım yeteneğimin belki de hiç olmayan özelliğimin ne olduğu konusunda giderek bir fikrim de kalmıyor, özgürleşiyordum. haberim yok.


Yönetimlerin amaçları ne olabilir bizim yönetiminde amacı çok olsa iyi kötü, karanlığın oğlu aydınlığın çocukları, güzel ve çirkin, para ve para gibi konularda taraf olmaktır diye kendimi oyalayıp duruyorum şimdi.

Geriye kim kaldı, bir ben hawkins bir de ben.

6 Ocak 2009 Salı

Ghost Dance



WOUNDED KNEE


Çaresizce mutsuzlardı,

Marlon Brando'nun 1973 yılında Godfather rolü ile aldığı Oscar'ı reddedip onu temsilen gönderdiği kızılderili kız "sacheen littlefeather", katliamı ve amerikan film endüstrisini eleştirdiğinde salondan gelen alkış ve yuhlamalar arasında kaldı. Oscar ödülü de Roger Moore'ın elinde.

Dünyanın her neresinde her ne zaman olursa olsun yaşamlarını ve özgürlüklerini savunan insanların haklarının güçleri üstün olanlarca gaspedilmemesi ve insanların acı çekmemesi dileğiyle..