30 Aralık 2009 Çarşamba

İsmet Özel



Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar
Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izlendi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.
Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi Nepal'de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
Ola ki
şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanın
sinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki!
Evet, evet ruhu olmak
bütün bunları sağlayamaz insana.
Doğruysa bu yargı bu sonuç
bu çıkarsama
neden peki her şeyi bulandırıyor
ertelenen bir konferans
geç kalkan bir otobüs?
Milli şefin treni niçin beyaz?
Ruslar neden yürüyorlar Berlin'e?
Ne saçma! Ne budalaca!
Dört İncil'den Yuhanna'yı tercih edişim niye?
Ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.
Yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?
Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
Bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verin
o vazgeçtiğiniz günler,
eski yanlışlarınız ah,
ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızı
artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları
dediğiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz
içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin bana
verin taammüden işlediğiniz suçları da.
Bedelinde biliyorum size çek
yazmam yakışık almaz
bunca kaybolmuş talan
parayla ölçülür mü ya?
Bakın ben, bir çok tuhaf
marifetimin yanısıra ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususunda
sözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısında
bir söyleve ne dersiniz?
Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında!
Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljiler
karasevdalar çıkar.
Yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
Ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı
İsmet Özel
İsmet Özel'in o söylediklerini duyunca dedim ki gülümseyerek "eli kılıçlı biri" hiç korkmadım. korkutmadan, gülümseyerek ben de tekrar ettim madem:
"kerbelada akan kandan geçmeyiz" :)

16 Aralık 2009 Çarşamba

ölüm teşkilatı

"
Asilerin,
kaybedenlerin,
hayalperestlerin,
küfürbazların,
günahkarların,
beyaz zencilerin,
aşağı tırmananların,
yola çıkmaktan çekinmeyenlerin,
uçurumdan atlayanların...
dili,sesi

Yeraltı Edebiyatı...
"

Büyükbabam, büyük büyük dedeleri İran lı mollalar olan biriydi, Akdağ'ın eteklerinde Karadağ'a bakan bir köyde, kendini beğenir kendisine hayran hikayeler anlatırdı. anlattıklarına pek inanasım gelmezdi. fakat nasıl olur da bir insan kendini böyle mükemmel, harika, akıllı zanneder.. buna şaşır kalır o yaşa kadar yıkılmamış dünyasına şahit oldukça hayrete düşerdim. bence büyükbabam inatçı köylünün tekiydi. köyde kendi saflığı ve köylü uyanıklığı ile yaşamış bu adam başkalarını da aptal sanıyor olmalıydı. olsun büyükbabamdı. annemin babasıydı.

Cemilbey e doğru yol alan otobüste ben de vardım. elimden geldiği kadar arkada bir yerlere kaçıp oturdum, yanıma kimse oturmasın istedim bu yüzden çantamı yanımdaki boş yere koydum nasılsa bir sürü yer vardı. bazan düğünde cenazede görüp hep uzak durduğum bizim köylülerle birlikte olmak hiç istemediğim şeydi fakat annem öyle istedi. "arka soğuk olur öne gel" diyen sinangül e (duyduğum en garip isimlerden biri, garip isimleri severim) "yok burası soğuk değil" dedim. sinangül uzun, ince, sarışın, uzun ince elleri olan çok becerikli bir köylü kızıydı. annem öyle derdi, şimdi şehirli bir köylü kadını. arada sırada avon kataloğu yollar, avon beğenmesemde bir kaç şey alırım ondan. parasını annemden gönderirim, onu görmem. belki yaz tatilinde gittiğimiz köyde oynadığımız oyunlar yada avon yüzünden beni seviyordur.

Kaçabildiğim kadar kaçtığım arka koltukların birinde kulağıma gelen seslerden de kurtulmak için kulaklığımı takıp tıkadım kulaklarımı bir güzel. bundan sonra yolun geri kalanını, yer altı edebiyatı, mozart requiem in d minor kv 626 - ve önümde akıp giden yollarla birlikte geçirmeye hazırladım. olan bitenler, içinde bulunduğum durum, içinde oturduğum otobüs, onca köylü, yollar, geçtiğim kasabalar, herşey tek başına anlamlı, birlikte çok anlamsızken kurmaya çalıştığım bağ. birbirine iliştirmeye uğraştığım duygular durumlar. ortaya çıkan ölüm teşkilatı, kurulmuş bir düzenek, işleyen zaman..

Otobüs köye tırmanırken "amma da yüksekteymiş" dedim içimden, "güzelmiş".

12 Aralık 2009 Cumartesi

"insanlar maskelerini ne çok seviyor"



kırılgan bir çocuğum* ben

yüreğim cam kırığı

bütün duygulardan önce

öğrendim ayrılığı

saldırgan diyorlar bana

oysa kırılganım ben

gözyaşlarım mücevher

saklıyorum herkesten

ürküyorlar gözümdeki ateşten

ürküyorlar dilimdeki zehirden

ürküyorlar o dur durak bilmeyen

gözükara cesaretimden

diyorlar bir yanı sarp bir uçurum

bir yanı çılgın dağ doruğu

oysa böyle yapmasam ben

nasıl korurum içimdeki çocuğu

bir yanım çılgın nar ağacı

bir yanım buz sarayı.


Murathan Mungan


5 Aralık 2009 Cumartesi

hibernasyon

Sonbahar kış, ilkbahar yaz..

Neysem oyum böyle bir şeyi saklamak ne kadar doğru. soğuk kanlı hayvanlardanım, çevre sıcaklığından etkilenen bir bünye ve psikolojiye sahibim, kendimi ısıtmak için titriyorum mesela.

Milyonlarca memeli, sürüngen, haşarat, böcek kış boyunca uyuyor. bende. onları besleyemeyen tabiata karşı yapılacak en akıllı şeyi yapıyorlar nerdeyse ölüyorlar fakat ölmüyorlar.

Çok değerli insanlar, ay parçası güzelleri, sohbet muhabbet derdinde, işinde gücünde, kimisi sıcacık evinde, kimisi işinde, çaylarını kahvelerini yudumlarken nasılda ısıtırlar içlerini, çevrelerindekilerini, soğukkanlı veya sıcak kanlı. sonbahar kış, ilkbahar yaz fark eder. hibernasyonda insan büzüşür, uyuşur, üşür. baharı bekler.