25 Eylül 2009 Cuma

tekerlek


Benim güçlü tekerleklerim var. çapı büyük değil ama güçlü. tekerlek döndükçe peşinden koşmak zorunda kalıyorum. yol alıyor. patlağı yok çatlağı yok daha ne olsun. "dream catcher" misali uyurken tepeme astığım oluyor, kötü rüyaları yakalatıyorum. akşamları kedi misali seviyorum, okşuyorum. bazan boynuma bazan da koluma takıyorum sıkıldığımda hololop çeviriyorum.


Eskirse ayrılmam ondan, saksı yapıp çiçek yetiştiririm yine bırakmam . tekerlek çok işe yarar bir icat bence içinde sevgi var çevrildikçe hızlanıyor, büyüyor. tekerlekle bişeyler değişiyor.



Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.


Han duvarları – Faruk Nafiz Çamlıbel

17 Eylül 2009 Perşembe

Olur!!

"Beni havalı gösterecek herşeye varım."


İşte bu sözlerle teslim oldum saat 12.00 de. işi gücü bıraktım kafamda başka bişey kalmasın istedim. artık başka biriydim insan kafasını değiştirince başka biri daha oluveriyor biliyorum bunu. gözlerini başka bir dünyada açıyorsun. paralel bir evrendesin gibi, bir kapı yada havada asılı yuvarlaktan geçiyorsun gibi . bir dil bir insan, iki dil iki insan gibi aynı onun gibi düşün. bu gider böyle. ne çok insan oluyorum ne basit ne biçim, her ne hal istersem o hale getiriyorum kafamı ben. ömerin her olmazına olur diyerek sarıyım, siyahım, kızılım, kumralım, artık beyaz platinim. çok havalıyım gibiyim şimdi.

Kafamda güneş açtı. ışıl ışıl sarı sarı, gözlerim ise kızıl ateşti.

"Ufkun kızıl ateşi, ruhum solan güneşi.."

16 Eylül 2009 Çarşamba

fall in Ankara

Şimdiye kadar içeriyi zorladı yaz, yani yaz yaz nereye kadar yazın sonu sonbahar olunca..

Yazmayı bırakmak gerek. birazda sonbahar, bu kızılderili döngüsü.

ne çok aynı şeyler oluyor hepsi sırayla. döngünün kendisi sıkıcı olsada biraz rahatlatıcı. döngüden sapan heyecan verici, kalp çarpıcısı, insanı diken üstünde tutucu, yorucu olsada yazın ortasında karda oynayan kutup ayılarını izlemek ne müthiş ne mümkün.

Ankarada sonbahara düşmek.. bildik,öyle.


10 Eylül 2009 Perşembe

gel gör

Buyrun..



Vicdanınızı sele kaptırmışsınız diye duydukta bir bakalım dedik. yok mu şimdi vicdan micdan. gitti mi selle.

Mayın falan da patlamış, çatışma varmış dediler duydunuz mu siz patlak sesi, ölüm çığlığı, toprak kokusu, gördünüz mü asker resmi. bir yerler varmış buralarda dağlar mı ne.

Nasıl yerlerse buraları zamanında hiç dutluk olmamış, nelerse paylaşılamayan, hangi meyve ağacı ise taşlanan, hangi hak, hangi özgürlükse cana kasteden, nasıl bişeyse, neyin derdiyse, nasıl vicdan yokluğu ki ise. ne akıldan ne kalpten hiç eser kalmamış.



Uyan ey gözlerim gafletten uyan

Uyan ey uykusu çok gözlerim uyan

-----

Biz bu dünyaya niye geldik yunus.

Süper Şef